29 Aralık 2011 Perşembe

Yıl bitmeden dinlemekte fayda var: Nicole Atkins - "Mondo Amore"

Bir iki kelimeyle herhangi bir şeyi tanımlamanın direkt kolaya kaçmak olduğunu düşünürüm genellikle. Ama Atkins'in bu yılın Şubat'ında çıkan ikinci albümü "Mondo Amore" için kaideyi bozmayan bir istisna yapmak gerektiğini düşünüyorum, çünkü albüm "çok güzel".



mondoamore.nicoleatkins.com

Yıl bitmeden dinlemekte fayda var: [ME] - "Naked" EP

Kanguru diyarının kesesinden çıkardığı "hiç de fena değillermiş" dedirten gruplardan biri [Me]. Fleet Foxes'la Muse'u aynı stüdyoya kapatıp bir takım şarkılar kaydetmek zorunda bırakmışsınız, onlar da başta mırın kırın etseler de sonunda pes deyip bu dört şarkılık EP'yi hazır etmişler gibi geliyor bendenize "Naked"ı ilk dinlediğim günden beri. Lafı hiç daha fazla uzatmadan "devamını nasıl getirecekler merak ettiren bir dörtlük yazmış [Me]" cümlesini kurup şu videoyla başbaşa bırakayım sizi.





www.meband.com

27 Aralık 2011 Salı

Yıl bitmeden dinlemekte fayda var: MonstrO - "MonstrO"

Eski Bloodsimplecılar Kyle Sanders ve Bevan Davies'in kurduğu Atlantalı MonstrO ilk albümünü Eylül'de, Black Rebel Motorcycle Club, The Hold Steady, Band Of Skulls gibi isimlerin de işlerini basan Vagrant Records'tan çıkardı.
Stoner rock, Soundgarden ve Alter Bridge kulaklarımın MonstrO'yu tanımlamak istediğimde aklımdan ilk geçirdiği şeyler oldu. Klasik rock'a da göz kırpan ama esas ekseni 90'lara oturmuş bir yol tutturmuş grup bu ilk albümde. Prodüksiyon Alice In Chains'in kendine vokalist olarak seçtiği William Duvall'a emanet edilmiş, o da gürültüsünü rock'ının heyecanını bastırmadan yapan bir düzenek kurmuş MonstrO için.

Albümden "Anchors Up" aşağıda Youtube marifetiyle hazır, "Stallone" ise şurada.

23 Aralık 2011 Cuma

Yıl bitmeden dinlemekte fayda var: Little Comets - "In The Search Of Elusive Little Comets"


Columbia Records'un kıymetini bilemediği grup, ilk albümleri "In The Search of..."u piyasaya çıkarabilmek için epey beklemek zorunda kalmış. 2011'in ilk günlerinde nihayet muradına eren ekip, zıpır zıpır (aslında kıpır kıpır da denebilir tabii) ve pek "İngiliz" bir müzik yapıyor. Robert Coles'in vokallerinin zaman zaman abartı sıfatını yakıştırabileceğimiz hallerini yadırgamadığımız sürece 11 şarkılık gayet keyifli bir dinleme seansı hazır bekliyor.

www.littlecomets.com

Yıl bitmeden dinlemekte fayda var: The Monday Mornings - "Fireweed Parade"

Michael Mearns'in solo projesi olarak başlayıp, tam teşekküllü bir gruba evrilen Seattle ikametli The Monday Mornings'in ikinci albümü "Fireweed Parade". Mearns'in anlattığı hikayeler etrafında oluşturdukları, folk'u yerinde bir "indie" grubu kendileri. Yılın bir ara mutlaka dinlenmesi müspet sonuçlar verecek albümlerinden biri, aklınızda bulunsun.

themondaymornings.com

12 Eylül 2011 Pazartesi

-- Ters Köşe İşbirlikleri (kısım 2)


Batı tedrisatından geçmiş müzisyenlerin “aydınlanmak” için doğu ve güney çoğrafyalara inmelerinde artık şaşıracak pek bir yan yok, evet. Hatta bu tip aydınlanma hareketleri aklı başında, ufku açık müzisyenler için bir nevi yapılması elzem 5 müzikal hamleden biri (diğer hamleler arasında gruplarını dağıtmak sonra tekrar bir araya gelmek, “sir” ilan edilmek gibi şeyler var). Ama doksanlara Seattle’dan hemen sonra hükmeden brit-pop hanedanlığının iki şehzadesinden, Oasis olmayanının (yani evet Blur’un) esas adamı Damon Albarn’ın Mali’ye seyahati ve orada yerel müzisyenlerle yaptığı kayıt tam bir ters köşeydi. Daha önce Peter Gabriel ve Paul Simon gibi “ağır” abilerin gittiği yolun bir benzerinden Albarn da gitmişti. Şu anda türlü projeyle karşımıza çıkmasına hiç şaşırmadığımız ve çok yönlülüğünden şüphe etmediğimiz Albarn’ın posterleri “genç odası takımları”nın değişmez bir parçası olduğu günlerin hemen ertesinde giriştiği bu tutkulu proje popüler müzik tarihinin de en özel işlerinden biri olarak hafızalarda.

-- Ters Köşe İşbirlikleri (kısım 1)

Lou Reed ve Metallica’nın birlikte bir albüm kaydettiği haberinden hareketle zıt kutupları buluşturan bir dizi “ters köşe” müzikal işbirliği…

Her ne kadar 90’lı yıllarla birlikte envai çeşit müzikal konukluğa, “featuring” kavramına, dünya müziklerine ve türlerin içiçe geçişlerine alışkın hale gelmiş olsak da yine de şaşırtıcı bir haberdi Lou Reed ve Metallica’nın muhtemelen bir albüm olarak karşımıza çıkacak kayıtlar yaptığı. Birbirini görmezden, duymazdan gelen iki ayrı dinleyici profilini tarafsız bir bölgede buluşturacak kapasitedeki ve daha önce sahne üzerinde de edilmiş bu işbirliği böylesi ters köşe ortaklıklar konusunda hafızamızı yoklamamıza vesile oldu.

7 Haziran 2011 Salı

The Stooges – “Fun House”

1970 doğumlu, 41 kere maşallah dedirten albümlerden bir diğeri de The Stooges'in ikinci uzunçaları "Fun House"...


Piyasaya çıktığı günlerde kadri kıymeti yeterince bilinememiş, zamanının epeyce ilerisinde bir albüm daha.
41. yaşına basmış olmasına rağmen diğer iki The Stooges plağıyla birlikte hala tehlikeli, hala sapına kadar punk.
Neyse ki artık kimse değerinden şüphe etmeyi göze alamıyor.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Crosby, Stills, Nash & Young – “Déja Vu”

Nasıl bir albüm yaparlarsa yapsınlar çok satacağı garanti dört şarkı yazarı; David Crosby, Stephen Stills, Graham Nash ve Neil Young, bir yıl öncenin “Woodstock” ruhunu zerre kaybetmeden, bozmadan son dinlenme tarihi hiç ama hiç geçmeyecekmiş gibi duran bir folk-rock başyapıtına imza atar 1970'de.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Nick Drake – “Bryter Layter”

1970 doğumlu, 41 kere maşallah dedirten albümlerden bir diğeri...

Nick Drake – “Bryter Layter”
Drake şarkılarının Richard Thompson ve John Cale gibi isimler eşliğinde, farklı müzik türlerine göz kırparken de dingin ve yürek teli titretir hallerinden bir şey kaybetmeyeceğinin ispatı “Bryter Layter” uzunçaları. Albüm, kendi şarkılarını yazma heveslisi eli gitar tutan insanlara tam 40 yıldır ilham veriyor.

3 Mayıs 2011 Salı

Derek And The Dominos – “Layla And Other Assorted Love Songs”

Aynı yıl içerisinde hem ilk solo albümünü kaydeden hem de Delaney & Bonnie ikilisiyle turneye çıkan Eric Clapton, takvimler 1970’in sonunu göstermeden hemen önce, Cream'in ardından yine bir “süpergrup” ile kariyerinin belki de en özel albümünü tamamlar. Başta “Layla” (ve diğer “aşk şarkıları”) olmak üzere pek çok Clapton standardını barındıran bu tek Derek And The Dominos plağı hala ilk günkü kadar taze.

1 Mayıs 2011 Pazar

Black Sabbath – “Black Sabbath”

1970 doğumlu 41 kere maşallah dedirten albümlerden ikincisi Black Sabbath'ın ilk albümü "Black Sabbath"...

1970’e iki albüm birden sığdıran Osbourne/Iommi/Butler/Ward dörtlüsü hayatlarının geri kalanında heavy metal’in yaratıcıları olarak anılmayı tam 41 yıl önce garantiler. Ama o günlerde henüz bu titrin farkında olmayan Lester Bangs gibi dediği dinlenir, sözü kanun sayılır müzik yazarları albümü yerden yere vurmaktan çekinmez. Etkilerini sadece tek bir müzik türüyle sınırlamanın ciddi bir haksızlık olacağı ilk Sabbath plağı, biri hariç tamamı tek günlük bir stüdyo seansında canlı çalınarak kaydedilmiş şarkılarının tedirgin edici kapkara atmosferiyle dönemin rengarenk İngiltere’sinde aslında işlerin pek de iyi gitmediğinin de kusursuz bir kanıtıdır, yıllara meydan okur, güzel yaşlanır.

28 Nisan 2011 Perşembe

Miles Davis – “Bitches Brew”

1970 doğumlu 41 kere maşallah dedirten albümlerden ilki Miles Davis'in "Bitches Brew"ü...

Kapağında Miles Davis ismini taşıyan her türlü kaydın yıllara meydan okuyabilme kapasitesinin ne kadar yüksek olduğu aşikar. Ama çift plaklık “Bitches Brew” gibi bazı Davis albümlerinin yeri bambaşka. Ayrı ayrı seanslarda kaydedilen bölümlerin, o günün sınırlı stüdyo imkanlarıyla bir araya getirilip uzun, tek bir session’dan farksız hale sokulduğu mahir prodüksiyonu ve Davis’in yaratıcılıklarını körüklemek için elinden geleni yaptığı müzisyen dostlarının (Wayne Shorter, Billy Cobham, John McLaughlin, Chick Corea, Larry Young…) katkısıyla “Bitches Brew” yaşını hiç ama hiç göstermiyor!

27 Nisan 2011 Çarşamba

-- 41 Kere Maşallah Dedirten Albümler

Bazıları raflarda yerini alır almaz baş tacı edildi. Bazılarıysa değerini yıllar içinde yavaş yavaş buldu. Öyle ya da böyle aradan geçen 41 yıl onları eskitmek ya da yıpratmak şöyle dursun bilakis her birini paha biçilmez birer ilham kaynağına dönüştürdü. Arkalarından kötü konuşmaya kimsenin dilinin varmadığı 1970 doğumlu albümlerden bazılarını hatırlatmak, 41. yaşlarına girdikleri şu günlerde kendilerine (bir kez daha) 41 kere maşallah demek (ve dedirtmek) fena olmaz gibi geldi.

Yıl 1970...
O yılın herhalde adı ilk anılması gereken albümü Mayıs ayında çıkan “Let It Be”dir. Ama ne yazık ki müzikal içeriğiyle değil de dört Beatle’ın çoktandır işaretlerini verdikleri yollarını ayırma niyetlerinin resmi belgesi olması sebebiyle. Janis Joplin ve Jimi Hendrix’in ölümleriyle beraber 1970’in müzikseverler için en kötü haberlerinden biri olur “Let It Be”nin raflarda yerini alışı.

25 Nisan 2011 Pazartesi

-- Jenny Lewis - Acid Tongue [Warner Bros, 2008]

Folk, country, eş-dost ve melekler şehri
Rilo Kiley’nin alımlı solisti (ve anladığımız kadarıyla en arkadaş canlısı) Jenny Lewis grubunun geleceğini bir belirsizliğe emanet edecek kadar güçlü bir solo albümle yıl sonunda karşımıza çıkacak "en iyiler" değerlendirmelerinde en çok adı geçecek isimlerden biri olmayı şimdiden garantilemiş.
Lewis’in Johnathan Rice ile olan gönül ilişkisini üretken bir müzikal aktiviteye de dönüştürmeyi başardığı "Acid Tongue", hem bir kırmızı halı seremonisine tanık oluyormuşsunuz izlenimi veren konuk listesi hem de bir şarkı yazarının hızlı yükselişini belgelemesi açısından ışıl ışıl bir albüm.

24 Nisan 2011 Pazar

-- The Pretenders - Break Up The Concrete [Shangri-La Music, 2008]

Debbie Harry’nin şuh seksapelliğiyle, Patti Smith’in şairane şarkı yazarlığının tam ortasında bir yerlerde Chrissie Hynde. Hem afilli bir arzulanan kadın imajı hem de yetenekli bir müzisyen kimliği The Pretenders’ın kariyerinin baş köşesindeydi hep. İngiliz olup da CBGB’s sahnesinin tozuna bulanılıp da yazılmış gibi duran şarkıları ve tepeden tırnağa (uyuşturucusundan, kalp mevzularına- The Kinks Ray Davies’ten Simple Minds'ın Jim Kerr’ine kimler yok ki o mevzulara konu olan) rock'n roll tavırlarıyla seksenlerin ilk yarısının en hatırlanılası isimlerinden biriydiler.

-- Ercüneyt Özdemir - E8 [A1 Müzik, 2008]

Bir dönem, Metropolis Ankara’nın nevi şahsına münhasır gruplarındandı. Özellikle sahnede standart bar sahnesi coverlarının yanına hem kendi bestelerini, hem “Hatasız Kul Olmaz”ın müthiş bir versiyonunu hem de Heroes Del Silencio ve Kula Shaker gibi ülkemizde pek “tercih edilmeyen” isimlerden şarkıları eklemeleriyle. Uzun süre piyasaya çıkmasını bekledikleri ilk albümleri Makine arzı endam ettiğinde ne yazık ki grupta çatlaklar baş göstermişti bile.

20 Mart 2011 Pazar

-- Başrolde rock var!

Neredeyse bir yıldır, ha çıktı ha çıkıyor haberlerini alıyorduk "oyuncu" Timuçin Esen'in "rock albümü"nün. Haliyle epey merak ediyorduk nasıl bir albüm olacağını. Merakımızı giderme şansımız nihayet geçtiğimiz ayın ortalarında internet alemine teşrif eden bir video; "Yola Devam" ve ay sonunda müzikli raflarda yerine alan bir CD; "Mayhoş" ile oldu.

Onunkisi İstanbul'a, geçtiğimiz sene aramızdan ayrılan Moğollar'ın davulcusu Engin Yörükoğlu'nun mekanı Jazz Stop'ın sahnesine ulaşmasıyla ilk molasını veren, durakları arasında Adana, Niğde, Elazığ ve Ankara olan bir yoluculuk. Mola dediğimize bakmayın tabii siz, mola rehavetinden gayet uzak bir dönemden bahsediyoruz. 90'ların o henüz albümlenme çılgınlığına geçiş yapmamış rock camiamızın çok daha alçak gönüllü ortamından. Böylesi bir ortamın içinde kendine kolaylıkla yer buluyor Esen. Müzik yazarı ve bir dönem Esen'le aynı grupta da çalan Mehmet Tez "Timuçin Esen kıyafetleri ve aksesuarlarıyla sahneye çıktığında Bon Jovi konserine gitmiş gibi olurdunuz. Hem şarkı söylüyor hem de şovunu yapıyordu." diyor o yılları anımsarken.

12 Mart 2011 Cumartesi

-- Ben! Ben! Ben!

1999'da Korkma diyerek start verdiği solo kariyerine geçtiğimiz ay Pasaj Müzik'ten piyasaya çıkan Ben ile devam ediyor Ogün Sanlısoy. 

Açılışı, albüme adını, sayfamıza da başlığını veren "Ben" ile yapıyor Ogün. Şarkının daha ilk notalarından itibaren yıllardır sitemlerine maruz kaldığı Pentagram severlerin kulaklarına bir tutam "metal" çaldığına tanıklık ediyoruz. Bir yandan da dünyanın sadece kendi etrafında dönmek için var olduğunu sananlara edilmiş okkalı laflarını işitiyoruz Ogün'ün. Albümün kalanında da, "Çek" ve "Küçük Mafya" gibi şarkılarla mesela, bu "sertlik" devam ediyor. Bir derdi olan ve bunu açıkça dile getiren şarkılar bunlar. "İstanbul Sular Altında" ile beraber Ben'in sosyal sorumluluk duyan anları da en çok bu şarkılarda öne çıkıyor. Belki astığım astık kestiğim kestik bir muhaliflik değil onunkisi ama yine de şu sıralar pek öyle etrafında olan bitenden haberdar rock şarkıları duyamıyor olmamızdan mıdır nedir, gayet iyi geliyor böylesi şarkı sözleri.

10 Mart 2011 Perşembe

-- E-L-İ-F Ç-A-Ğ-L-A-R

Son yıllarda şehrin içinden caz geçen seslerine kulak vermiş, "jazzy" ortamlarında bulunmuşsanız muhtemelen Elif Çağlar'ın adına denk gelmiş, klasik caz'dan soul'a pek çok şarkıya getirdiği yoruma tanıklık etmişsinizdir. Belki de "Kimsin Sen?" bölümünde bugüne kadar yer verdiğimiz müzisyenler arasında bu soruyu en son sormamız gerekenlerden biri Çağlar. Öyle bir müzikal CV'ye sahip ki kendisi, bugüne kadar yaptıkları bundan sonra yapacaklarının teminatıdır sözününün canlı bir ispatı gibi. Artık bir de "Nihayet kendi hikayemi anlatmanın zamanı geldi" diyerek start verdiği, temelini cazla attığı, üzerine soul'dan funk'a oradan da modern r&b'ye uzanan katlar çıktığı şarkılardan oluşan "renkli" ilk albümü M-U-S-I-C vesilesiyle duyacaksınız adını.

6 Mart 2011 Pazar

-- O Bir Bas Gitarist!

Pozitif Müzik'in caz serisi Alp Ersönmez'in ilk albümü "Yazısız" ile devam ediyor.

Şimdiye kadar Kangroove başta olmak üzere Wax Poetic'ten Quartet Muartet'e pek çok projede bas gitarını dinlediğimiz, aynı zamandaTarkan ve Nil Karaibrahimgil gibi popüler isimlerle de çalışan Ersönmez, bu ayki Hot In İstanbul'un ilk albümünü "nihayet" çıkartan müzisyen konuklarından bir diğeri.
Karikatür dünyasından ödünç aldığı Yazısız tabirini solo albümüne isim olarak seçen Ersönmez'i caz dünyamızın olmazsa olmazı "konuğu bol albüm" düsturuna uygun olarak müzisyen dostları da yalnız bırakmamış. Erik Truffaz, Erkan Oğur, Akın Eldes, Sibel Köse, İmer Demirer gibi isimler, müziğe davul çalarak başlayan, mecburen mecburiyetten bas gitara geçen Ersönmez'in "yazısız" komposizyonlarına dahil olmayı ihmal etmemişler.
CD raflarının en güzide köşesini Kamil Erdem ve Gürol Ağırbaş albümleriyle Double Moon etiketli CD'lere ayırmış dinleyicilere (nacizane) tavsiyemiz şimdiden Yazısız için özel bir yer açmaları.



touch istanbul mart sayısından

15 Şubat 2011 Salı

-- Konuk Listesi


  Pek alışık değilliz R.E.M. albümlerinde gözümüze (ve kulağımıza) çarpacak kalabalık bir konuk listesine. Hazır gıcır albüm "Collapse Into Now" bu alışkanlığımızı Eddie Vedder'dan Patti Smith'e konuklarıyla fena halde bozuyorken, küçük bir listeyle hatırlayalım bugüne kadar kimler gelmiş kimler geçmiş R.E.M. şarkılarından...

-- Arım Balım R.E.M'im

Touch İstanbul Şubat sayısından

2 yıllık bir aradan sonra Mart ayının ilk günlerinde çıkacak "Collapse Into Now" isimli yeni R.E.M. albümü sayesinde 2011 model gıcır gıcır R.E.M. şarkılarına nihayet kavuşuyoruz. Biz hazırız, peki ya siz?

Yepyeni R.E.M. albümü "Collapse Into Now" için her şey hazır görünüyor... Berlin, Nashville ve New Orleans gibi adları her daim müzikle anılan üç şehirde farklı farklı zamanlarda yapılan stüdyo kayıtları tamamlanmış, Anton Corbijn'in karşısına geçilmiş ve en siyah-beyazından afili pozlar verilmiş, hatta ilk single "Mine Smell Like Honey" çoktan mp3 satış sitelerine ve radyolara dağıtılmış. Geriye... Geriye pek de bir şey kalmamış durumda sizin de fark ettiğiniz üzere. Madem elden beklemekten başka bir şey gelmiyor, istedik ki şöyle bir gözden geçirelim albüme dair bugüne kadar neler öğrendik neler duyduk.

18 Ocak 2011 Salı

-- Nerede kalmıştık?


İlk olarak karşımıza öyle pek de sık rastlamadığımız cinsten bir ürünle çıkmıştı 123 (okunuşu: bir, iki, üç). 230 sayfalık bir illüstrasyon kitabı ile satışa sunulan ilk albümleri "aksel"in özene bezene hazırlandığı her halinden belliydi.Tepeden tırnağa "ben tam arşivliğim!" diyordu kapağı aralayıp içindeki dünyaya bir göz atmaya niyetli, anlatılan öyküye kendini kaptırmaya gönüllü müzikseverlere. Müzik dinleme alışkanlıklarının baştan aşağı değiştiği şu günlerde, o sürekli duyduğumuz "cd mi kaldı canım"lara inat gayet riskli bir işe kalkışmışlardı. Ama karşılığını aldı 123'ün şarkıları, meraklılarını kısa sürede buldu "aksel".

Grup, "aksel" sonrası arayı hiç soğutmadı. Önce geçen Mayıs dinleme şansına eriştiğimiz ara sıcak kıvamındaki EP'leri "Stereo Love" geldi. Bir güzel onu da CD ve mp3 çalma yeteneğine sahip alet ve edevatlarımıza konuk ettik.
Şimdi de 2010 senesi kepenklerini indirmeden hemen önce yayınladıkları "arve" ile öykülerine kaldıkları yerden devam ediyorlar. Yine "aksel"de olduğu gibi kitap + cd formatında ve yine kendi plak şirketleri Aisha Records aracılığıyla dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanan albüm, İstanbul - Stockholm - New York güzergahını izleyen bir kayıt sürecinin ürünü 14 şarkıdan oluşuyor.

Gruba, kurguladıkları o kendilerine özgü dünyalarında sıklıkla karşılaştığımız "küçük harfli" kelimelerden yola çıkarak bir liste hazırladık. Bir nevi 123'ün dünyasına giriş anahtarı, bir "123 sözlük". Onlar da kırmadılar bizi, listemizdeki kelimelerin 123 dünyasındaki anlamlarını teker teker anlattılar.

16 Ocak 2011 Pazar

-- Kim bu Onor Bumbum?

Touch İstanbul Ocak Sayısından
 

Onu "2 Curlies" veya "The Bananas"la gerçekleştirdiği canlı performanslarından, memleketin neredeyse tüm kalburüstü müzik yarışmalarında aldığı çok sayıda takdirnameden ya da uzun süredir internet dünyasına sunduğu şarkılarından hatırlıyor olabilirsiniz. Yok eğer hala "ben pek hatırlayamadım kendisini" diyorsanız; Onur Bumbum'un minimal elektronik altyapılar üzerine kat üstüne kat çıktığı dingin ve duygusal müziğiyle tanışmak için artık yepyeni bir bahaneniz var. 7 yıllık birikimin kısa bir özeti mahiyetindeki 10 adet şarkıdan oluşan ilk Onor Bumbum albümü "Diyorum ki" müzik ihtiva eden ürünlerin bulunduğu o malum raflarda, şarkıların tadımlık dozlarıysa www.onorbumbum.com adresinde hazır bekliyor.