2 Nisan 2014 Çarşamba

Bir adet Yuck röportajı

Londra çıkışlı Yuck buram buram 90’lar usulü alternatif rock kokan müzikleriyle tekrar uğradı ülkemize. İkinci albümleri ‘Glow & Behold’un turnesi kapsamında IKSV Salon’da çalan grubun esas adamı Max Bloom’la konserden iki önce konuştum. 

2011’de çıkan ilk Yuck albümü sonrası zorlu bir dönemden geçtiniz, grubun öne çıkan elemanı Daniel Blumberg’le yollar ayrıldı. 
Aslında zorlu doğru kelime olmayabilir. Daha çok kaçınılmaz bir dönemdi bizim için. Daniel grubun solistiydi de aynı zamanda, yerine başka birini almayı düşünmediniz ve sen işbaşı yaptın. Daniel’ın yerine aramıza başka birini dahil etmek abes olacaktı. Grupta şarkıları yazan da ben olduğum için, boşluğu doldurma görevinin bana düşmesi gayet doğal bir sonuç oldu.

İlgi gören bir ilk albüm sonrası ikinci albümünü kaydecek gruplar için hep bir ‘ikinci albüm laneti’nden bahsedilir. Siz bir de grubun vitrinindeki müzisyeni kaybettiniz... 
Ne yapsaydık, yeni bir albüm kaydetmekten vazgeçse miydik? Sadece yapmak istediğimiz müziği yapıyoruz. Biz istediğimizi yapıyor, insanlar da bunu beğeniyorsa ne güzel. Beğenmiyorlarsa, o da kabul. Ayrıntılara takılmak yerine kariyerinizi ‘büyük resim’de görmek zorundasınız.


Albümü New York’ta, kiliseden devşirme bir stüdyoda kaydetmişsiniz, kiliselerin müzik kaydetmek için ideal yerler olduğunu söylüyorsun bir röportajında. Sadece akustik özelliklerinden dolayı mı böyle düşünüyorsun? 
Muhteşem bir akustiğe sahipler. Muhteşem bir doğal akustiğe sahip olacak şekilde inşa ediliyorlar. Bu da bence kiliseleri müziğinizi kaydetmek için ideal mekanlar haline getiriyor. Kayıt yaptığımız yer ormanın ortasındaydı. Şehre yakın, ama yine de şehirden tecrit edilmişlik hali şaşkına çeviriyordu insanı. Ayrıcalıklı hissettiriyordu.

Albüm diyoruz ama mp3’ler ve internet üzerinden müzik dinleme alışkanlıklarımız albüm formatını öldürdüğü de sıklıkla dile getiriliyor. Ne dersin, ölüyor mu? 
Ben buralarda olduğum sürece, kesinlikle hayır!

Avrupa turnenize 20 Şubat’ta başladınız, nasıl gidiyor? 
Müthiş gidiyor. Çaldığımız her şehirde mekanlar doluydu. Turnedeyken, konserler dışında nasıl vakit geçiriyorsunuz peki? Bugünlerde bol bol Breaking Bad izliyoruz. Dört sezonunu bitirdik, umarım kalanı da turne sona ermeden bitiririz. Merak ediyoruz sonunu.

Bol Bol Türk yemeği yiyorum 

Davulcunuz Jonny’nin saçları grubun alamet-i farikalarından biri gibi, kestirmeyi düşünmüyordur umarım? 
Yaz aylarında çok terlettiği için sürekli kestirmekten bahsediyor. Biz de her defasında kestirmemeye ikna ediyoruz.

Yuck’tan arta kalan, kalıyorsa tabii, vakitlerinde neler yapıyorsun? 
Aklım sürekli grupta. Ama zaten bir gruptaysanız olması gereken de bu. Elinden gelenin en iyisini yapmaya hazır olmalısın. Londra’dayken rutin hayatıma geri dönüyorum. Yollarda geçen günlerin ardından iyi geliyor. Bol Bol da Türk yemeği yiyorum.

Nasıl yani? 
Türkiye’den gelenlerin yoğunlukla yaşadığı bir mahallede oturuyorum. Londra’da bulabileceğiniz en iyi Türk yemekleri hemen yanı başımda.

İstanbul’daki ilk konseriniz hakkında soru sormak için tam zamanı sanırım, neler hatırlıyorsun? 
Hatırladığım kadarıyla alkol satışı yasaklanmıştı festival alanında, insanlar epey kızgındı buna. Neyse ki biz şanslıydık, sahne arkasında yasak yoktu. Epey bir içmiştik. Konser sonrası bir bara gittik, baklava yedik. Ertesi gün de nefis bir yeri gezmiştik. Ama öyle akşamdan kalmaydım ki hiç tadını çıkaramamıştım. Bu defa o kadar içmeyeceğim.

İlk gelişinizde bir açık hava festivalinde çalmıştınız, bu defa kapalı bir mekanda konseriniz.
Evet. Açık festivalleri ayrıcalıklı ve de eğlenceli şeyler. Tabii bir de açık hava festivallerinde kimse güneş gözlüğüyle sahneye çıktığınız için sizin gıcık bir herif olduğunuzu düşünmez. Bir kulüpte çalmaksa bizim bir nevi doğal ortamımız, en aşina olduğumuz şey.




Hiç yorum yok: